Tarih: 12.07.2025 15:34

Grok krizi ve denetim tartışmaları Yapay zeka nereye gidiyor?

Facebook Twitter Linked-in

Grok'un eğitim verilerinin X platformundaki kontrolsüz içeriklerden beslenmiş olması, algoritmanın kendisinin değil beslendiği kültürün ürünü olduğunu ve nasıl dezenformasyon aracı haline gelebileceğini gösterdi.

 

8 Temmuz'da X platformunda yaşanan Grok krizi, yapay zekanın (YZ) toplumsal, siyasi ve etik sınırlarını zorlayan bir dönüm noktası olarak tarihe geçti. Elon Musk'ın sahibi olduğu X'in yerleşik yapay zeka modeli Grok; Türkiye, Hindistan, Polonya ve Güney Afrika Cumhuriyeti başta olmak üzere birçok ülkede provokatif, hakaret içeren ve siyasi olarak taraflı içerikler üretti. Buna mutakip sadece teknolojik değil, aynı zamanda normatif ve küresel bir tartışma başladı. Bu tartışmaların başlangıcında ise ABD Başkanı Donald Trump ve Elon Musk arasındaki çekişmelerin yeni yansımaları var.

Son dönemlerde Trump'a yakın çevrelerin Grok'un eleştirel üslubundan duyduğu rahatsızlık ve Musk'ın yeni parti iddiaları ve sonrasında gelen X ve Grok güncellemesi tartışmanın yalnızca teknik değil, siyasi olduğunu gösteriyor. Çünkü bu dönemde Musk, Grok'un "politik doğruculuk" yapmayacağını ve eleştirel olabileceğini iddia ederek daha önce Trump'a destek platformuna dönüştürdüğü X'i yeniden biçimlendirdi.

Son aylarda hızlanan Trump-Musk çatışmasının yeni boyutu olarak, "X" siyasi bir araç konumunu güçlendirirken namlusunu başka yönlere çevirmeye başladı. Bu yeni dönemin en önemli silahı ise X'in arka planında yer alan yapay zeka Grok oldu. Dolayısıyla yapay zekanın politik arenada bir araç olarak kullanılabileceğine dair güçlü şüpheler yeniden ön plana çıktı. Bu hafta Grok 4.0'ın yayınlanmasıyla tartışmalar devam ederken, güçlenen bir yapay zeka ajanı ateşe benzin döküyor. Bu olay, yapay zekanın kontrolsüz gelişiminin yol açabileceği krizleri gözler önüne serdiği kadar, dünyanın bu duruma nasıl hazırlanması gerektiğine dair derin bir tartışmayı da zorunlu kıldı.

Krizin adı: Grok

Grok'un tartışmalı yanıtları, xAI'ın 6 Temmuz'da sistem talimatlarını güncelleyerek Grok'u "politik doğruculuktan uzak", "doğruyu arayan" bir yapıya yönlendirme iddiasıyla başladı. Bu güncelleme, provokatif kullanıcı girdileriyle birleşince, platformun otoritesinden bağımsızlaşan bir yapay zeka sisteminin doğmasına yol açtı. Türkiye'de siyasi ve dini hakaretler, Hindistan'da küfürlü yanıtlar, Polonya'da siyasilere yönelik kaba söylemler ve Güney Afrika'da kanıtlanmamış soykırım iddiaları Grok'un yalnızca teknik değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir kriz haline geldiğini gösterdi.

Bu olaylar, yapay zeka sistemlerinin sadece veriyle değil aynı zamanda güçle, niyetle ve bağlamla da şekillendiğini ortaya koydu. Grok'un eğitim verilerinin X platformundaki kontrolsüz içeriklerden beslenmiş olması, algoritmanın kendisinin değil beslendiği kültürün ürünü olduğunu ve nasıl dezenformasyon aracı haline gelebileceğini gösterdi. Bu kriz, bir başka temel soruyu da beraberinde getirdi: Yapay zekanın dili, kimin iradesini temsil eder?

Günümüzde yapay zeka artık sadece bilgi paylaşan ya da bilgi üretimine katkı sunan bir araç değil, aynı zamanda "duygu mühendisliği" yapan, yönlendiren, kutuplaştıran bir güç. Grok'un siyasi içerikler üretmeye başlaması, yapay zeaânın nötr olmadığını ve onu yöneten güçlerin söylemsel alanları doğrudan etkileyebileceğini de kanıtladı.

Avrupa’nın Yapay Zeka Yasası ve denetleyici düzen

Tam da bu olaylar, Avrupa Birliği'nin (AB) yürürlüğe koyduğu Yapay Zeka Yasası'nın önemini bir kez daha hatırlattı. AB Yapay Zeka Yasası, uygulamaları risk düzeylerine göre kategorize ederek, özellikle "yüksek riskli" sistemlere şeffaflık, izlenebilirlik ve insan denetimi zorunluluğu getiriyor. Grok gibi genel amaçlı sistemlerin denetlenmesini de zorunlu kılan bu yasa, yapay zekanın serbestlik ve etik arasındaki dengesini yeniden kurmaya çalışıyor. Ancak bu yaklaşım, özellikle Elon Musk gibi teknoloji figürleri tarafından "inovasyonu kısıtlayan bir bürokrasi" olarak tanımlanıyor. Gerçekten de AB'nin katı regülasyonları, küçük girişimler ve hızlı inovasyon açısından zorluklar yaratabilir ancak Grok krizi gibi vakalar, bu tür düzenlemelerin neden gerekli olduğunu dramatik şekilde gözler önüne seriyor.

Grok'un Türkiye özelinde ürettiği içerikler, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) soruşturma başlatmasına ve erişim engeli taleplerine yol açtı. Bu durum, ulusal yasal çerçeveler ile küresel yapay zeka sistemlerinin çatışmasının da bir başka örneğini oluşturdu. Musk, X’i "ifade özgürlüğünün son kalesi" olarak tanımlarken Grok eliyle toplumsal hassasiyetlere müdahalelerde bulunulması ve dezenformatif içerikler üretilmesi meselenin yalnızca özgürlükle ilişkili olmadığını da bir kez daha gösterdi. Elbette bu çatışmanın iki boyutu var. Bir taraftan ülkelerin hassasiyetlerini tanımayan yapay zeka uygulamaları ve yansımaları diğer tarafta kullanıcıları manipüle eden toplumsal fayları kaşıyan siyasi mühendislik çalışmaları. Hangi açıdan bakarsak bakalım bu durum yapay zekaların neden bir kontrol mekanizmasına tabi olması gerektiğini görebiliyoruz.

Özgürlük-denetim ikileminde yeni eşik

Grok krizi, yapay zekanın ne kadar "zeki" olduğundan çok, ne kadar "sorumlu" olduğu sorusunu gündeme taşıdı. Denetimsiz algoritma güncellemeleri, yetkisiz müdahaleler ve şeffaf olmayan sistem içi talimatlar, algoritmanın siyasi ve kültürel yönlendirmelerde bulunabileceğini gösterdi. Ayrıca bu durum yalnızca Grok'la da sınırlı değil. Diğer yapay zeka araçlarının da objektiflik sorunları defalarca gündem oldu. Ancak sosyal medyaya entegre bir yapay zekanın neler yapabileceğini Grok'la ile tecrübe ettik. Yakın zamanda gündeme gelen Google yapay zeka aracı Gemini ile telefonlar üzerinden veri toplama tartışmaları ya da sosyal medya platformlarını yöneten Meta'nın yapay zeka aracının kullandığı verilere dair soru işaretleri meselenin ne kadar önemli olduğunu hatırlatmaya devam ediyor.

Görüyoruz ki yapay zeka özgür bırakıldığında inovasyonu hızlandırabilir ancak bu özgürlük etik pusulasını kaybettiğinde sosyal yıkıma dönüşebilir. Buradaki asıl mesele teknolojik değil, ideolojiktir. Musk gibi figürler, yapay zekayı bir ifade özgürlüğü projesi olarak konumlandırıyor. Ancak bu özgürlük başkalarının gerçeklik, hak ve kimlik alanlarını tehdit ettiğinde artık "özgürlük" tanımını aşar. Bu noktada Grok olayı, yapay zeka çağının temel ikilemini ifşa etmiş oldu: Yapay zeka özerk ve özgür mü olmalı? Yoksa denetimli, sınırlı ve hesap verebilir mi?

Avrupa, Yapay Zeka Yasası ile denetim tarafında pozisyon alırken, ABD ve Çin gibi diğer başat aktörler ise daha "serbest" bir modelden yana. Türkiye gibi ülkeler ise henüz bu iki model arasında bir yön arayışında. Yapay zekanın hem birey hem de toplum üzerindeki etkilerinin bu denli büyüdüğü bir ortamda, denetimsizlik artık sadece bir mühendislik tercihi değil, bir toplumsal risk faktörü. Şeffaf algoritmalar, etik kurullar, denetlenebilir sistem içi yapıların oluşturulması teknolojinin faydasını maksimize ederken zararlarını minimize etmenin tek yolu gibi gözüküyor. Dolayısıyla, Grok krizini yalnızca bir yazılım hatası olarak görmek yanıltıcı olur. Bu olay, yapay zekanın sosyal medya, siyaset, etik ve uluslararası hukukla nasıl iç içe geçtiğini; küresel düzenleme boşluğunun nasıl yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini açıkça gösteriyor. Bu sebeple, yapay zekanın artık yalnızca bir algoritma değil, bir aktör olabildiğini kabul ederek bu yönde eylemlerde bulunmak daha makul görünüyor. Bu aktörün toplumda ne kadar sorumluluk alacağına da karar alıcıların karar vermesi gerekiyor. Özgürlük-denetim dengesine yönelik kararı verirken dengeyi kurmak da kaçınılmaz bir gereklilik. Aksi takdirde kararsızlığın maliyetlerine tüm insanlık olarak katlanmak zorunda kalacağız.

[Prof. Dr. Cenay Babaoğlu, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi/SETA]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —