İş hayatındaki belirsizlikler, yüksek beklentiler ve çalışma koşullarındaki değişimler genç çalışanları mental ve fiziksel olarak yıpratıyor.
Uzmanlara göre, tükenmişliğin en önemli sebepleri arasında belirsiz iş tanımları, sürekli artan hedefler, azalan yan haklar ve özel durumlarda izin almanın zorlaşması bulunuyor. Özellikle esnek çalışma saatlerine alışkın olan Z kuşağı, iş ve özel hayat dengesini sağlamakta zorlanıyor.
Bazı çalışanlar, işyerlerinde “Ne kadar çok çalışırsan o kadar değerlisin” anlayışının yaygınlaşmasının büyük bir baskı yarattığını belirtiyor. Sürekli olarak daha fazla performans beklenen çalışanlar, kendi sınırlarını zorlayarak tükenmişlik sendromuyla karşı karşıya kalıyor.
“Önceden iş yerinde sosyal haklarımız daha güçlüydü, artık her şey daha belirsiz ve stresli” diyen bir çalışan, şirketlerin kâr odaklı politikalarının çalışan refahını ikinci plana ittiğini savunuyor.
Psikologlar, tükenmişlik sendromunun sadece bireysel bir sorun değil, iş yerlerinin de çözmesi gereken bir problem olduğunu vurguluyor. İş tanımlarının netleştirilmesi, gerçekçi hedefler konulması ve çalışanların fiziksel ve ruhsal sağlığını destekleyen politikaların uygulanması gerektiği belirtiliyor.
Peki, çalışanların tükenmişliği iş dünyasında nasıl bir değişime yol açacak? Şirketler çalışan refahına daha fazla önem verecek mi, yoksa daha büyük krizler mi kapıda? Bu soruların cevabı, önümüzdeki yıllarda iş dünyasının alacağı yönle şekillenecek.