Yine bir Temmuz sıcağı, yine yükselen dumanlar… Yine kavrulan toprak, kaçışan hayvanlar, gözleri dolu insanlar… Dün Eskişehir’de on kahramanımızı bir yangınla kaybettik. On can, on nefes, on yürek. Yalnızca bir orman değil, bir milletin vicdanı kül oldu o alevlerde.
Bu artık sıradan bir doğa olayı değil. Bu bir ihmal, bir cehalet, hatta kimi zaman açık bir kötülük. Ormanlarımızı yakanlar yalnızca kibriti çakmıyor; binlerce canlının yuvasını, geleceğimizin teminatı olan doğayı ve en çok da insanlığımızı yakıyorlar. Bilinçsizlikle, duyarsızlıkla, görmezden gelerek…
Oysa orman, sadece ağaç değildir. Orman, toprağın yüreğidir. Türkiye’nin akciğeridir. Yağmurun habercisi, oksijenin kaynağı, kuşun türküsü, kurdun yuvasıdır. Bir çocuk koşarken bastığı toprağın altındaki yaşamdır. Kiminin anısı, kiminin ekmeğidir.
Ama biz ne yaptık? Günü kurtarmakla yetindik. Bilgiden, eğitimden, ahlaktan ve değerlerden uzaklaşmayı marifet bildik. Bir tabelaya “piknik yasaktır” yazdık ama altına eğitimle vicdanı, bilinçle sorumluluğu koymadık. Çünkü önce beyinlere değil, yalnızca tabelalara yazdık kuralları.
Bugün ormanlar yanıyor, yarın nefesimiz tükenecek. Bugün göz göre göre ihmalle, umursamazlıkla alevler içinde bırakılan ormanlarımız, yarın kuraklığın, sellerin, iklim felaketlerinin önsözü olacak.
Artık yeter! Yangın çıkaranlar, bilerek veya ihmal sonucu bu felakete neden olanlar en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Adalet, yalnızca caydırıcı olmak için değil, bir toplumun vicdanını tazelemek için de vardır. Bunun yanında, ormanla mücadele sadece itfaiye hortumlarıyla değil, bilinçli kafalarla yürütülmelidir. Eğitimsiz bir elin tuttuğu hortum, bazen yangını söndürmekten çok, onu büyütür. Bu yüzden yangınla mücadelede görev alacak herkesin eğitimi, donanımı, refleksi bir hayat meselesidir. Ekipmanlar, sistemler, erken uyarı mekanizmaları bu ülkenin en stratejik savunma hatlarından biri olarak ele alınmalıdır.
Ama en önemlisi… Biz insanların önce içindeki yangını söndürmesi gerekiyor. Bilgisizlikten, bencillikten, duyarsızlıktan çıkan o görünmeyen yangınları. Ağaçlar kök salmadan önce, insanlık vicdana kök salmalı. Çünkü vicdanı olmayan bir toplumun gölgesi de yoktur.
Ormanlar bizim değil, biz ormanların misafiriyiz. Ve hiçbir misafir, ev sahibine bu denli zarar vermez.
Unutmayalım: Toprak susar, gökyüzü ağlar, ağaç yanar… ama en çok insan utanır.