Bilim ve akıl deyince akla ilk gelen kurumlar hiç şüphe yoktur ki üniversitelerdir. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi henüz gelişmekte olan ve gelişmesini tamamlayamamış ülkeler için de durum aynen böyledir. Bilim ve teknik alanında en üst düzeyde eğitim ve öğretim veren üniversitelerin başında ABD, İngiltere, Fransa’daki üniversiteler gelmektedir. ABD’nin, İngiltere’nin başkenti Londra’nın ve Fransa’nın başkenti Paris’teki üniversiteleri aşan bir başka üniversite olmadığını yayınlanan bilgi ve belgelerden anlıyoruz. Yani her konuda olduğu gibi bu konuda ve alanda da batılı ülkeler ve milletler en öndeki yerlerini korumaktadırlar.
Türkiye’nin hemen hemen her ilin merkezinde kurulan üniversitelerin de bu sıralamada yerleri ve adları yok. Onlarca yıllık geçmişe sahip olmalarına rağmen bu alanda kayda değer bir yükseliş ne yazık ki kaydedilememiş. Ancak Türkiye’deki üniversiteler başta Ankara ve İstanbul üniversiteleri olmak üzere kendi aralarında bir sıralamaya tabi tutulduğunda iç açıcı bir tablo ile karşı karşıya olmadığımız orta yerde duruyor. Bir de ülkemizde bu üniversitelere ilaveten açılan özel üniversiteler ve yüksekokullar ayrı bir sorun.
Küçük bir apartmanda bile sözüm ona bir üniversite, bir fakülte veya yüksekokul açılabilmekte ve sözüm ona mezunlar vermeye devam etmektedir. Sadece bunlar değil ülkemizin yakınındaki az gelişmiş ülkelerde bile hatırı sayılır sayıda öğrencilerimiz sözde öğrenim hayatlarını kolayca tamamlayıp ülkemize dönebilmektedir. Bunların da ülkemizin eğitim, öğretim ve bilim seviyesine bir katkıda bulunduklarını söylemek elbette mümkün değildir.
Önemli olan her ile veya bir ilçeye fakülte veya yüksekokul açmak değil. Tez elden planlı ve programlı bir şekilde bilim ve yayın seviyesini yükseltmek ve daha mükemmel öğrenciler yetiştirebilmek seviyesini yakalayabilmektir. Gerisi boş bir masaldan ibarettir.
Nitekim üniversitelerimiz öğrenci mezun eden fabrikalar gibi çalışmaktadırlar. İş bulma imkanları neredeyse hiç yok gibi. Bulabilseler bile asgari ücretin bile altında iş teklif edilmektedir. Onun için ülkemizde yükseköğrenim hayatına hiç vakit kaybetmeden neşter vurulmalı sorunlar doğru objektif ve gerçekçi biçimde yeniden ele alınmalı ve süratle bir dakika bile kaybetmeden hayata geçirilmelidir. Çünkü Türkiye’nin önünde duran ve halli gereken en önemli sorunlardan birisi budur diye düşünmekteyiz.