Dünyayı değiştirmek istiyorsak önce zihinleri değiştirmeliyiz. Zihinleri değiştirmek içinse eğitimi, ahlakı ve adaleti birlikte konuşmalıyız. Bugün memleketin dört bir yanında, gözle görünmeyen ama her yanı saran görünmez bir düşmanla savaşıyoruz: Kurumsallaşmış cehalet.
Cehalet artık yalnızca okumamışlık değil. Cehalet; görevde liyakatsizlik, eğitimde ezbercilik, siyasette hamaset, medyada manipülasyon, toplumda ise suskunluktur. Bu suskunluk, bir çöküşün sessizliğidir. Sınıflarda bilgi yerine ideoloji, camilerde ahlak yerine şekilcilik, ekranlarda hakikat yerine sansasyon yer buluyorsa bu yalnızca bir sistem arızası değil, bilinçli bir mühendisliktir.
Toplum mühendisliği yalnızca yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya da işler. Bugün bir milletin yozlaşmasını isteyenlerin attığı en etkili adım, onun eğitimini sıradanlaştırmak, ahlakını anlamsızlaştırmak, gençliğini hedefsizleştirmek ve nihayet her şeyi ‘normalleştirmek’tir.
Artık yeni bir mühendisliğe ihtiyacımız var. Bu kez cehaletin üzerine kurulan düzeni değil, ilim, hikmet ve liyakat üzerine yükselen bir toplumu inşa etmeliyiz. Her okul, birer bilim ve erdem yuvası; her kamu kurumu, adaletin ve şeffaflığın kalesi; her aile, insanlık değerlerinin taşıyıcısı olmalı.
Bu bir isyan çağrısı değil, bir uyanış çağrısıdır. Çünkü biliyoruz ki; cehaletle uzlaşılmaz, mücadele edilir. Ve bu mücadele ne tek bir adamın ne de bir partinin yürüyüşüdür. Bu; öğretmenden muhtara, gazeteciden belediye işçisine, imamdansa hâkime kadar herkesin omuz omuza vereceği bir bilinç seferberliğidir.
Şimdi soralım kendimize: Evimizde çocuklarımıza ne anlatıyoruz?
Okullarımızda neyi kutsuyoruz?
Kurumlarımızda kimi ödüllendiriyoruz?
Medyamızda kimi kahramanlaştırıyoruz?
Eğer bu sorulara vereceğimiz cevaplar samimi değilse, geleceğimiz de sahte olacaktır.
Biz cesaretle konuşmazsak, cehalet korkusuzca büyür.