(Muallim Hasan Ethem)
(1892 – 1915)
İki yüz elli bin insanın iki yüz elli bin ayrı dünyası var demektir. Şehit Muallim Ethem’de bu şehitlerden bir tanesidir. Nesilden nesille kahramanlık hikâyesi dilden dile dolaşarak destanlaşacak Niğde’nin bağrına bastığı bir kahraman olarak ilelebet yaşayacaktır.
Çanakkale savaşında neler yaşandığını gelin şöyle bir kısaca hatırlayalım. Orada şehit düşen her askerin bir dünyası, bir hikâyesi vardı. Hepsinin annesi babası eşi ve çocukları vardı. Ve oraya bir teslimiyet ile gittiler. Geri dönmeyeceklerini bile bile öleceklerini bile bile savaştılar. İki şey onları motive etmiştir. Birincisi ölürsek şehit olacağız. İkincisi ise biz öleceğiz ama düşman memleketimize giremeyecek, düşman; anama eşime çocuklarıma ilişemeyecek. Biz öleceğiz ama onlar yaşayacak. Onlar nasıl şehit oldu? Hikâyelerini biliyor musunuz? Kimisinin üzerine bomba düştü vücudu paramparça oldu. Kimisi silah ile vuruldu. Günlerce yaralı bekledi kurtarılmak için ama yapayalnız acılar için de can verdi. Kimisi atılan bombalardan çıkan yangında yaralıyken kaçamadı ve yanarak can verdi. Sonra şehit cenazeleri toplanamadı yazın sıcağı ile cenazeleri bozuldu. Etrafta tahmin dahi edilemeyen cenaze kokuları yayıldı. Sadece askerler silah ile şehit olmadı. Askerler tifo, dizanteri ve benzeri birçok bulaşıcı hastalıktan da şehit oldular. Ama kaçmak teslim olmak akıllarının ucundan dahi geçmedi. Çünkü bu askerler tarihinden bu yana ataları hiçbir zaman boyunduruk altında kalmamış bir milletin kanını taşmışlardı. Elbiseleri yoktu çoğunun ayakkabısı da yoktu. Şehit olanların elbiselerini, ayakkabılarını ve silahlarını almışlardı geride kalanlar. Ve o iman ve inanç ile Çanakkale zaferi kazanıldı. Çanakkale de iki yüz elli bin şehit verdik. İki yüz elli bin can, iki yüz elli bin hikâye! Satırlar kolay yazmıştır ama yaşamak çok zor. Sıcaktan gelen bulaşıcı hastalıklardan kaç kişi şehit düştü? Soğuktan kaç kişi dondu? Bu zafer ile birlikte İngiltere de hükümet değişti. Rusya çöktü ve yeni bir devlet kuruldu. Bu bence bir çağın kapanışı bir çağın açılışıdır. Tarih böyle yazacaktır (Çağlar 2021:92,93,94).
İşte vatansız kalmanın kıyısına gelmiş bir millet Çanakkale’de bir zafer destanı yazdı. Şehit Muallim Ethem’de bu zafer destanını yazanlardan bir tanesidir.
Şehit Muallim Ethem Niğde’nin Merkez ilçesine bağlı Hacıabdullah kasabasında dünyaya gelmiştir. Babasının çiftçilik yaptığı, annesinin ise sade bir ev hanımı olduğu anlaşılmaktadır. Şehit Muallim Ethem’in annesine yazdığı mektupta dört kardeş oldukları görülmektedir. Ethem İstanbul’da üniversite öğrencisiyken birçok öğrenci gibi Çanakkale Savaşına katılmaya karar vermiştir ve eğitimini yarıda bırakarak cepheye koşmuştur.
“Şehit Muallim Ethem, Niğde’nin Hacı Abdullah (And-Ulus) köyünde 1308/1892 doğdu. Babasının adı Hasan, annesinin adı Zeynep…” İbrahim Ethem’in nüfus kayıt örneğinde böyle yazmıştır. Dindar ve vatansever bir çocuk olarak büyüdü ve en büyük ideali öğretmen olup vatanı için faydalı nesiller yetiştirmek idi. Hem öğretmen olarak hem de hukuk tahsilinde bulunmak istemiştir. Fakat aynı yıllar, dünya başka bir olaya şahitlik etmiştir. Ülkesinin özgürlüğü için hiç düşünmeden savaşa gitmeyi göze almıştı. İstanbul Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisiyken aynı zamanda Beyazıt'taki Numune Mektebi'nde öğretmenlik yapan Hasan Ethem, 1915'te gönüllü olarak Çanakkale'ye askere giden bir yiğit. 25 yaşında yedek subay olarak askere giden Hasan Ethem, Yarbay Mustafa Kemal'in (Atatürk) komuta ettiği 57'nci Alay'da görevlendirildi. Hasan Ethem'in subay olan kardeşi Ahmet Halit de Çanakkale'de görevliydi. 19 Mayıs’ta sabaha karşı düşmana yapılan taarruzda kendi taburunun en önünde düşman siperlerine saldırırken bomba sırtında şehit olmuştur. İki ağabeyi de cepheden cepheye koşarken, Çanakkale Savaşı başladığında ağabeylerinden dolayı askerlikten muaf olmasına rağmen Muallim İbrahim Ethem gönüllü olarak cepheye koşmuştur. Çanakkale Savaşı’na gönüllü olarak katılarak büyük bir fedakârlık gösteren Muallim Ethem, 3. Kolordu, 57. Alay, 2. Tabur, 6.Bölük’teydi.” (https://www.borhaber.net/muallim-hasan-ethemin-hayati).
Yukarıdaki yazıdan da anlaşılacağı üzere Şehit Muallim Ethem Mustafa Kemal Atatürk’ün tarih sahnesine çıktığı 57. Alay’da savaştığı anlaşılmaktadır. Ayrıca aynı haneden kendisi gibi subay olan kardeşi Ahmet Halit’te Çanakkale’de görevlendirilmiştir. Bu bilgiler ışığında Muallim Ethem’in ailesinin ne denli vatanperver olduğunu da görebilmekteyiz.
Şehit Muallim Ethem’in annesine yazdığı mektup onu unutulmaz bir kahraman olarak tarih sahnesine çıkarmıştır. Çanakkale Savaşı’nda mermilerin havada çarpıştığı, sabahı görenin akşamı göremediği, akşamı görenin sabaha çıkamadığı, açlığın ve susuzluğun pençesinde var olma mücadelesinin verildiği, yaralıların cephe gerisine alınıp tedavi edilemediği bir ortamda annesine öyle bir mektup yazmıştır ki sanki cenneti tasvir etmiştir. Savaştan hiç bahsetmeden doğanın güzelliğinden imkânların bolluğundan ve hiçbir şeye ihtiyaç duymadıklarından bahsetmiştir. Annesinin savaşın kötü şartlarını düşünüp üzülmesin diye ona adeta cennetten bir bahçenin betimlemesini yapmıştır.
Şimdi Şehit Muallim Ethem’in annesine yazdığı mektubu:
“Valideciğim,
Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi! Nasihatimiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşil bir ovada, ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının altında otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha güçlendirdin. Okudum, okudukça büyük büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgâra mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.
Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim, cığıl cığıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu… Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedası ile beni tebşir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.
İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri:
-Efendim çayınız, buyurunuz, içiniz dedi.
-Pekâlâ, dedim. Aldım baktım, sütlü çay…
-Mustafa bu sütü nereden aldın? Dedim.
-Efendim şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu?
-Evet, dedim. Evet, ne kadar güzel.
-İşte onun çobanından 10 paraya aldım.
Valideciğim, 10 paraya yüz dirhem süt, hem de su katılmamış. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim.
Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu: “Validen kaderine küssün, ne yapalım. O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi.”
O güzel çayının koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.
“Ey benim Rabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahfeyle!” diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mesut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.
Anneciğim, oğlun Halit de benim gibi güzel yerlerdedir.
Dünyanın en güzel yerleri burasıymış. Yalnız bu memleketlerde düğün olmuyor. İnşallah düşman asker çıkarır da bizi de götürürler, bir düğün yaparız, olmaz mı?
Valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım durmuştur, Allah razı olsun.”
Oğlun Hasan Ethem
4 Nisan 1331 (17 Nisan 1915)
25 Nisan 1915 tarihindeki kara çıkarmalarından bir hafta önce yazılan bu mektup Muallim Ethem’in annesine ulaşsa da kendisi ulaşamamıştır ve şehadet şerbetini içerek şehitlik mertebesine yükselmiştir. Dünya açısından Gelibolu Yarımadası’nın ehemmiyeti beş yüz binden fazla gencin bu küçücük toprak parçasında can vermesi. Yeryüzünde bu kadar gencin uğruna can verdiği, hayatlarından, analarından, yârlerinden vazgeçtiği başka bir toprak parçası var mıdır? (https://insanvehayat.com/muallimin-son-mektubu).
Bu mektup hakkında neler yazılmaz ki, ne şiirler, ne ağıtlar, ne türküler yazılmaz ki! Hasan Ethem Cenabı Hak sana cenneti mi gösterdi de bu mektupta cenneti anlattın? Yoksa anacığın üzülmesin diye o savaşın cenderesinde ananın yüreğini mi düşündün? Senden sonra gelen her nesilde senin ve senin gibi kahraman şehitlerimizin hakkı var. Sen ve seninle şehadet şerbeti içen şehitlerimiz bizlere hakkınızı helal ediniz.