Tarihler 18 Mart’ı gösterdiğinde “Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü” yıl dönümü dolayısıyla televizyonlarda anma törenleriyle ve sosyal medyada kutlama mesajlarıyla dolu bir gün geçiriyoruz ve sonra unutuyoruz!
Okullarda İnkılap Tarihi dersinde basmakalıpbilgiler ve ezberci eğitim ile birlikte dersten geçer not alınca unutulan bilgiler ile bizlere Çanakkale Zaferini anlatmaya çalıştılar. Çok değil dedemizin babası şehit düştü orada. Uzaktan anlatılınca sanki bir destan gibi geliyor, bir edebi eser gibi geliyor bizlere değil mi? Ama gerçekler hiç öyle değil. Milli birlik şuurunu maalesef yerleştiremedik nesillerimize. Olması gereken bir örnek her yerde karşımıza çıkar; Hiroşima’ya ve Nagazaki’ye atılan atom bombası Japonya’nın ülke olarak başarısının temel anahtarıdır. Çünkü okuma çağına gelmiş bütün çocuklar Hiroşima’ya ve Nagazaki’ye götürülür. Çocuklara çalışmadıkları takdirde ve başarılı olmazlarsasonlarının öyle olacağı anlatılır.
Ya bizde!!!
Çanakkale de verilen mücadele bu gün bitti mi? Artık dünya yoksa savaş dünyası değil mi?
O zaman yüz yıl önce bizim olan topraklara bir bakalım. Bugün Suriye’de kaç kişi hayatını kaybetti biliyor muyuz? Ya evlerinden ayrılan ve bizim şu an hakir gördüğümüz Suriyeli diye küçümsediğimiz insanlar acaba hayatlarından çok mu memnunlar? Babası ölmüş annesi ile dilini yerini bilmediği bir yere kaçmış bir çocuğun psikolojisi ile hiç baktınız mı bu dünyaya! Çöp karıştırmanın, mendil satmanın, kış soğuğunda çorapsız terlik ile gezmemenin onlar için bir macera olduğunu musanıyorsunuz? Hayır değil. Aynı şey ırak için de, Filistin içinde geçerlidir. Oradaki savaşın bir adım sonrası bizim ülkemiz olabilir. Bizimde vatansız kalmamamız için çocuklarımızın babasız kalmaması için, yeni nesillere Çanakkale’yi anlatmamız şarttır.
Şu tarihlerde oldu. Şu kadar şehit verdik. Şu kadar düşman askeri öldü. Bu kadar basit değil. Orada yaşananlar.
Orada şehit düşen her askerin bir dünyası, birhikâyesi vardı. Hepsinin annesi babası eşi ve çocukları vardı. Ve oraya bir teslimiyet ile gittiler. Geri dönmeyeceklerini bile bile öleceklerini bile bilesavaştılar. İki şey onları motive ediyordu. Birincisi ölürsek şehit olacağız. İkincisi ise biz öleceğiz ama düşman memleketimize giremeyecek, düşman; anama eşime çocuklarıma ilişemeyecek. Biz öleceğiz ama onlar yaşayacak.
Onlar nasıl şehit oldu? Hikâyelerini biliyor musunuz? Kimisinin üzerine bomba düştü vücudu paramparça oldu. Kimisi silah ile vuruldu. Günlerce yaralı bekledi kurtarılmak için ama yapa yalnız acılar için de can verdi. Kimisi atılan bombalardan çıkan yangında yaralıyken kaçamadı ve yanarak can verdi. Sonra şehit cenazeleri toplanamadı yazın sıcağı ile cenazeleri bozuldu. Etrafta tahmin dahi edilemeyen cenaze kokularıyayıldı. Sadece askerler silah ile şehit olmadı. Askerler tifo, dizanteri ve benzeri birçok bulaşıcı hastalıktan da şehit oldular.
Ama kaçmak teslim olmak akıllarının ucundan dahi geçmedi. Çünkü bu askerler tarihinden bu yana ataları hiçbir zaman boyunduruk altında kalmamış bir milletin kanını taşıyorlardı.
Elbiseleri yoktu çoğunun ayakkabısı da yoktu. Şehit olanların elbiselerini, ayakkabılarını ve silahlarını alıyorlardı geride kalanlar. Ve o iman ve inanç ile Çanakkale zaferi kazanıldı.
Yine size bir soru sorayım. Gelibolu haritasını bir zihninizde canlandırın nere de? Arı burnu, Seddülbahir, Conkbayırı nerede? Çoğumuz şu cevabı vereceğiz. Çanakkale’de. İşte bu kadar acınacak haldeyiz. Oradaki çoğu şehit cenazeleri bir iki yıl sonra bulunup defnedilebildiler. Şimdi dahi oralara gitseniz önünüze insan kemikleri çıkar. Ve orada nasıl bir tarih yazıldı? Oralar nasıl destanlaşırdı? Her şehidin ve her gazinin orada yaşanmış bir kahramanlık hikâyesi vardır.
Çanakkale de 250.000 şehit verdik. İki yüz elli bin can, iki yüz elli bin hikâye! Satırlar kolay yazıyor ama yaşamak çok zor. Sıcaktan gelen bulaşıcı hastalıklardan kaç kişi şehit düştü? Soğuktan kaç kişi dondu? Yağmur ve selden kaç kişi boğuldu?
Bu zafer ile birlikte İngiltere de hükümet değişti. Rusya çöktü ve yeni bir devlet kuruldu. Bu bence bir çağın kapanışı bir çağın açılışıdır. Tarih böyle yazacaktır.
Bizler eğer Çanakkale’yi nesillere anlatamaz isek bu gün Irak’ı anlayamayız, bu gün Suriye’yi anlayamayız. Bu gün Doğu Akdeniz’i, Kıbrıs’ı anlayamayız. Kuzey Afrika’yı anlayamayız. Ve şöyle deriz; bizim ne işimiz var oralarda. Ama İngilizler Çanakkale’ye geldiğin de bizim ne işimiz var oralarda demedi. Ülkemize saldıranlar sömürge ülkeleri olan Avustralya’dan Yeni Zelanda’dan, Hindistan’dan ve bunun gibi ülkelerden insanlar getirip savaştırdılar. Hindistan’daki Müslüman insanlar Türkler de Müslüman biz neden savaşıyoruz diyemedi. Çünkü onlar için savaşmak maaş almak ve açlıktan yoksulluktan kurtulmaktan başka bir şey değildi. Kimlik bilinci olmayan insanlardı.
Yeni bir Çanakkale Savaşı yaşayabilme ihtimali unutulmamalı. O zaman bu coğrafyanın kaderinin savaşlardan geçtiğini unutmadan yaşamalıyız. Çanakkale’deki savaşın her an tekrarlanacağını düşünerek güçlü birey, güçlü toplum, güçlü devlet, güçlü ülke olmalıyız.