Elbette tedirginlik ve korkunun asıl yaşandığı yer İstanbul idi. Zaten yıllar öncesinden bu yana aralıksız olarak ve sık sık bu tehlike yetkili kişi ve kurumlar tarafından dile getirilmekte ve daha da ileri gidilerek önlemler paketi ortaya konulmaktadır.
Elbette bilgili ve yetkili kurumlar ve kişiler gereğini zaman kaybetmeksizin yerine getirmeli ve acil önlemler bir paket halinde hemen hazırlanıp aralıksız bir biçimde uygulamaya konulmalıdır. Bunun aksini bile düşünmek istemiyoruz. Çünkü böyle bir durumda önümüzdeki zaman diliminde yaşamamız büyük bir ihtimal dahilinde olan felakete karşı duyarsız olmak demektir. Böyle bir durumda ise uğramamız mukadder olan akıbet gayet açık bir biçimde orta yerde durmaktadır.
Sadece İstanbul ve civarı değil Türkiye’nin hemen her bölgesinde İstanbul’daki boyutlarında olmasa bile deprem tehlikesi vardır ve öyle gösteriyor ki var olmaya devam edecektir. O nedenle çok acil etkili ve kalıcı tedbirler birbiri peşi sıra uygulamaya konulmaz ve sonuçlar alınmaz ise korkarız ki tarihi belli olmayan bir zaman diliminde öylesi büyük bir felaketin altında ezilip kalacağız. Elbette kamu kurumları ile yerel yönetimler bu önemli konuda iş birliği içerisinde bulunup ülkemizi ve milletimizi rahatlatmalıdırlar. Yoksa son pişmanlık fayda vermeyecek demektir.
Deprem araştırma merkezleri, ilgili üniversitelerimiz, Afad gibi kamu kurum ve kuruluşları bir saniye bile kaybetmeden bu uzun ve zorlu mücadelenin gerçeğe çok uygun planlarını yapmalıdırlar. Bu Türkiye için neredeyse bir ölüm kalım meselesidir. Küçümseme ve önemsememe gibi durumlar bizi büyük bir felaketin kucağına fırlatabilir. Böyle bir durumda ise Türkiye bir daha belini doğrultup ayağa kalkamaz.