Gerçek mutluluk dışarıdan alınmaz, içeriden demlenir.
Bir zamanlar “Brick Game” oynarken mutlu oluyorduk.
O gri, küçük ekranda beliren Tetris blokları, Mario’nun pikselleri, belki de kasetli Atari’nin başında geçirdiğimiz saatler… Basitti ama yetiyordu.
Bir satır tamamladığımızda, bir can daha kazandığımızda beynimiz dopaminle dolardı.
Şimdi ise her saniye bildirim geliyor, yeni içerikler akıyor ama içimiz hep yarım.
Çünkü ödül merkezimizi hacklediler.
Bir dönem kendi elimizle bastığımız o “mutluluk düğmesi”, artık başkalarının kontrolünde.
Ekranlar, reklamlar, algoritmalar, sürekli “daha fazla” isteyen sistem… Hepsi beynimizin ödül mekanizmasını yeniden programladı.
Bir beğeni, bir paylaşım, bir takip… Hepsi kısa süreli sahte mutluluk.
Ama uzun vadede, dopamin merkezimizi çökertiyor.
Artık hiçbir şey yetmiyor.
Bir zamanlar küçük bir oyunda büyük sevinçler yaşayan insan, şimdi hayatının oyununda tatmin olamıyor.
Çünkü mutluluğun yerini gösteri, huzurun yerini hız aldı.
Her şeyin fazlası var ama anlamı yok.
Dünyanın sesi arttıkça insanın iç sesi kısıldı.
Oysa doğa hâlâ aynı fısıltıda söylüyor:
“İhtiyacını al, açgözlülüğünü değil.”
Kurtuluş, ekranı kapatıp kendi iç frekansını yeniden bulmakta.
Bir kitabın satırında, bir dostun sözünde, bir sessizlikte yeniden başlamakta.
Çünkü dopaminin gerçeği, dışarıdan yüklenmez…
İçeriden demlenir

 
                
 
        
 
                