Toplumun aynası olması gereken ekranlar, ne yazık ki son dönemde toplumun ruhunu yaralayan bir sahneye dönüştü. Özellikle sabah kuşaklarında yayınlanan bazı kadın programları, gerçeklikten kopuk, seçilmiş ve uç örnekler üzerinden bir “normal” inşa etmeye başladı. Çarpık ilişkiler, cinayetler, aldatmalar, aile içi mahremiyetin teşhir edildiği hikâyeler; artık haber değeri taşımaktan çok, bir utanç vitrini haline geldi.
Bu programlarda yer alan birkaç kendini bilmezin hayatı, sanki toplumun geneli böyleymiş gibi sunuluyor. Oysa bu ülkenin kadınları; tarlada emek veren, evinde ailesini ayakta tutan, iş hayatında var olma mücadelesi veren, ahlakıyla, vicdanıyla, duruşuyla örnek olan milyonlardan oluşuyor. Ancak ekranlarda sürekli aynı karanlık hikâyeler dönüp durdukça, Türk kadını haksız ve ağır bir algı operasyonunun hedefi haline getiriliyor.
Sorun yalnızca bireysel hikâyelerin anlatılması değil. Sorun, bu hikâyelerin bağlamından koparılıp reyting uğruna dramatize edilmesi, yargı dağıtılır gibi sunulması ve toplumun en hassas değerlerinin istismar edilmesidir. Aile kavramı, kadın onuru, insan mahremiyeti; stüdyo ışıkları altında tüketilen bir malzemeye dönüştürülmektedir.
Gazetecilik tecrübelerime dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Toplumsal sorunları görünür kılmak ile toplumu sorunluymuş gibi göstermek arasında derin bir fark vardır. Bu programlar ne yazık ki ikinci yolu tercih ediyor. Şiddeti, sapkınlığı ve suçu olağanlaştıran bu yayın dili, izleyicide farkında olmadan bir duyarsızlaşma yaratıyor. Daha da tehlikelisi, genç kuşaklara “herkes böyle” mesajı verilerek ahlaki sınırların bulanıklaştırılmasıdır.
Toplumun ruh sağlığı, bireylerin psikolojisi ve özellikle kadınların toplumsal itibarı bu kadar ucuz olmamalıdır. Ekran gücünü elinde tutanların “reyting” bahanesine sığınarak her şeyi meşrulaştırma hakkı yoktur. Yayıncılık özgürlüğü; insan onurunu zedeleme, toplumu karalama ve değerleri aşındırma özgürlüğü değildir.
Artık yüksek sesle şunu söylemek gerekiyor: Bu programlar toplumu bilgilendirmiyor, toplumu yaralıyor. Kadını güçlendirmiyor, kadını hedef haline getiriyor. Aileyi korumuyor, aileyi ifşa ediyor. Bu nedenle acilen gözden geçirilmeli, toplumsal fayda üretmeyen, aksine toplumsal tahribat yaratan bu yayınlar yayından kaldırılmalıdır.
Ekranlar karanlığı değil, sağduyuyu büyütmelidir. Çünkü bir toplum, kendini her sabah utanç hikâyeleriyle izliyorsa; asıl sorun ekranda anlatılanlar değil, o ekranlara izin verilmesidir.




