Son gündem bombamız sahte diplomalar, kamuoyunda büyük bir yankı uyandırdı. Sahte mühendislerin baraj yaptığı, halı yıkamacıların psikolog kimliğine büründüğü, akademik unvanların ise kimin nasıl aldığı belli olmayan bir sisteme dönüştüğü iddiaları, toplumun güven duygusunu derinden sarstı.
Bu tabloya bakınca, insan ister istemez durup düşünüyor: Biz ne zaman bilgiye değil, belgeye bakar olduk? Ne zaman emeğin yerini kurnazlık, liyakatin yerini bağlantı aldı?
Eğitim bir toplumun temel taşıdır. Gerçek bilgi, gerçek emek ve gerçek insan yetiştirme çabası; bir ülkenin kalkınmasının tek yoludur. Oysa bugün, sahte belgelerle donatılmış kariyerler sadece bireysel değil, toplumsal riskler doğuruyor. Hekim olmayan biri hasta bakarsa, mühendis olmayan biri bina yaparsa, öğretmen olmayan biri çocuklara yön verirse… Ortaya çıkacak sonuç yalnızca bireysel mağduriyet değil, bir milletin geleceğinin zedelenmesidir.
Ancak bu tabloyu tersine çevirmek elimizde. Öncelikle gerçeğin değerini yeniden hatırlamamız gerekiyor. Unvanlardan önce insanlara, kâğıtlardan önce karaktere bakmalıyız. Bir diploma değil, bir vicdan belgesi taşımalı insanlar.
Gelin, yeniden başlayalım. Gerçek bilgiye, gerçek emeğe, gerçek liyakate yön verelim. Eğitim sistemimizi temizleyelim, toplumsal vicdanı onaralım. Sahteciliği değil, emeği alkışlayalım. Çünkü bu ülke, hak eden insanların ellerinde yükselebilir.
Her şeyin sahtesi olur, belki bir süre işe de yarar… Ama sonunda yalnızca gerçek olan kalır.