Son zamanlarda Niğde’den gelen bazı haberler içimizi yakıyor. Hayatlarının baharında gençlerin, ailesine düşkün babaların, gözleri umutla dolu kadınların birer birer yaşamdan vazgeçtiğini görüyoruz. Bu sadece bir bireyin değil, bir toplumun alarmıdır. Çünkü intihar, en çok sessizlikte büyür; en çok göz ardı edilen acılardan filizlenir.
Türkiye genelinde her yıl 3.000’in üzerinde insan intihar ederek yaşamını yitiriyor. Bölgesel kırılımlara bakıldığında ise sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi görece düşük olan illerde bu rakamların daha da belirginleştiğini görüyoruz. Ne yazık ki Niğde de bu tablonun dışında değil. Özellikle son iki yıl içinde basına yansıyan intihar vakalarında dikkat çekici bir artış gözlemleniyor. Bu artış, artık bireysel değil; yapısal bir sorunun habercisi.
Peki ne oluyor bize?
Aslında intihar bir sonuçtur; görünmeyen, görülmek istenmeyen süreçlerin final sahnesi. Maddi sorunlar, yalnızlık, psikolojik bozukluklar, sosyal dışlanma, aile içi şiddet ya da gelecek kaygısı… Her biri, birer tuğla gibi üst üste konularak örülen bir duvarın parçalarıdır. O duvar yükseldikçe kişi kendini görünmez hisseder. Sonunda da geriye “Keşke fark etseydik” cümlesi kalır.
Ailelere ve Bireylere Düşen Görevler
Bir birey intiharı düşünüyorsa, genellikle bunun işaretlerini verir. Bu işaretler bazen sosyal medyada karamsar paylaşımlar, bazen ani davranış değişiklikleri, bazen de geleceğe dair konuşmaların tamamen kesilmesi şeklinde ortaya çıkar. Aileler ve yakın çevre bu belirtileri fark etmeli, “dikkat çekmeye çalışıyor” deyip geçmemeli.
Soru sormaktan, dinlemekten korkmamalıyız. Çünkü uzmanlara göre, intihar düşüncesine sahip biriyle bu konuyu konuşmak, sanılanın aksine onu bu düşünceden uzaklaştırır. “Seninle konuşmak istiyorum”, “Yanındayım”, “Yardım isteyebilirsin” gibi cümleler küçümsenmeyecek kadar büyük etkilere sahiptir.
Toplumsal Farkındalık ve Kurumsal Adımlar Şart
Niğde gibi küçük şehirlerde sosyal etiketlenme korkusu, psikolojik destek arayışını baltalıyor. Bu nedenle yerel yönetimlerin, üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının daha aktif hale gelmesi gerekiyor. Psikolojik danışmanlık merkezlerinin artırılması, intihar riski taşıyan bireyler için gizlilik esasına dayalı sıcak hatların kurulması, özellikle gençlere yönelik duygusal dayanıklılığı artıracak eğitim programlarının başlatılması büyük önem taşıyor.
İntihar bir son değil; toplum olarak başarısız olduğumuz bir sınavın sonucudur. Her bireyin yaşamı değerlidir ve hiçbir acı paylaşılmayacak kadar küçük değildir. Belki de yapabileceğimiz en büyük iyilik, yanımızdaki bir insana gerçekten “Nasılsın?” diye sormakla başlayacak.