Günümüzde sosyal medya, milyonlarca insanın birbirleriyle iletişim kurduğu, bilgi ve düşüncelerini paylaştığı bir alan haline geldi. Ancak bu geniş iletişim ağı, zaman zaman aşırıya kaçan kullanımlar ve kötüye kullanımlarla da gündeme gelmekte. Özellikle kişisel alanların ihlali, yalan ve iftira içeren içerikler ve devlet büyüklerine yönelik yapılan haksız eleştiriler ve hakaretler, sosyal medyanın karanlık yüzünü oluşturuyor.
Sosyal medya, ifade özgürlüğünün en geniş şekilde kullanıldığı platformlar olsa da, bu özgürlüklerin belli başlı sorumluluklarla sınırlandırılması gerektiği de aşikardır. İnsanların özel hayatlarının gizliliğini ihlal eden, onların şeref ve haysiyetlerine zarar verebilecek paylaşımlar yapmak, hiçbir koşulda kabul edilemez. Aynı şekilde, kamu görevlilerine ve devlet büyüklerine yönelik asılsız ithamlar ve hakaretler de toplumsal saygı ve düzenin korunması açısından tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Yasalarımız, bu tür olumsuz durumlarla mücadele etmek adına çeşitli düzenlemeler içermekte. İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsurlarından biri olmakla birlikte, bu özgürlük başkalarının haklarını ihlal edecek şekilde kullanılamaz. Kişilerin onur, itibar ve özel hayatlarının gizliliği, her bireyin korunması gereken temel haklarındandır.
Dolayısıyla, sosyal medyada yapılan her türlü paylaşımın bireyler tarafından iki kez düşünülmesi gerekmektedir. Paylaşılan her içeriğin arkasında durabilmek, söylenen her sözün sorumluluğunu alabilmek önemlidir. Bir bilginin doğruluğundan emin olmadan paylaşmak, yalnızca kişisel itibara zarar verebilecek bir adım olmakla kalmayıp, toplumsal anlamda da büyük yıkımlara yol açabilir.
Bu bağlamda, devlet büyüklerine yapılan haksız eleştiriler ve hakaretler konusunda da dikkatli olunmalıdır. Kamu görevlilerinin eleştirilmesi demokratik bir hak olmakla birlikte, bu eleştirilerin saygı çerçevesinde yapılması ve asılsız iddialarla kişilik haklarına saldırıdan kaçınılması şarttır. Yalan ve iftira ile yapılan her türlü eleştiri, aslında toplumu bilgi kirliliğine ve kutuplaşmaya sürükleyen unsurlardır.
Netice itibariyle, sosyal medya kullanırken her birimiz, paylaşımlarımızın toplum üzerindeki etkilerini ölçebilmeli, kişisel ve kamusal sınırlarımızı bilerek hareket etmeliyiz. Bu, hem bireysel hem de toplumsal huzurumuz için elzemdir. Sosyal medya, birleştirici ve bilgilendirici bir araç olarak kalmalı, ayrıştırıcı ve yıkıcı bir platforma dönüşmemelidir. Bu bilinçle hareket edildiğinde, sosyal medyanın getirdiği avantajlardan en verimli şekilde yararlanmak mümkün olacaktır.