Oktay SİNANOĞLU şöyle der; “ Önemli olan topraklarımızın sömürü olması değil, önemli olan gençlerimizin zihinlerinin sömürülmüş olmasıdır.” Maalesef geçmişten günümüze güzel Türkçemiz yozlaşmakla karşı karşıyadır. Türkçe ile başlayan yozlaşma millet bilincimizi ve kültürümüzü de yozlaştırmaktadır.
Yaklaşık 1.300 yıldır balkanlardan, orta Asya’ya, Ortadoğu’dan kuzey Afrika’ya, Kafkaslardan Sibirya’ya kadar geniş bir coğrafyada konuşulan bir dildir Türkçe. Orhun Abideleri başta olmak üzere Kutadgu Bilig ve daha nice eserler Türkçenin edebi olarak ne denli zengin olduğunu göstermektedir. Böylesi köklü ve zengin bir dile sahipken Türkçemizi kullanan bizlerin dilimize nasıl zarar verdiğimize hep birlikte bir bakalım.
Türkiye’nin hangi şehrinde yaşarsanız yaşayın çarşıya çıktığınızda lütfen işyeri tabelalarına bir bakın! İşyerine yabancı isim koyma hayranlığı!!! Bir berberin tablasına üzüntü ve kızgınlık ile bakıyorum. “Barber Shop” yazdırmış tabelasına. Aklınca işyerini daha modern, yenilikçi gibi gösteriyor. Oysaki içler acısı durum. Sanki muz ağacına elma aşısı yapılmış kadar saçma bir durum ile karşı karşıyayız. Ama örneklerimiz bitmedi. Mahalle bakkalımızın tabelasından tuhafiyecimize, manavımızın tabelasından kasabımıza, kahvehane ve oyun salonlarından lokantalara kadar saymak ile bitmeyen bir yabancı dil hayranlığı ile karşı karşıyayız. Buradan Belediye meclislerinden bu konuyla ilgili devletin bütün organlarına sesleniyorum. Lütfen TÜRKÇEYE sahip çıkın. Yabancı iş yeri isimlerini yasaklayın.
Birde okul öncesi eğitime bir bakalım. Daha Türkçe okumayı ve yazmayı sökmemiş çocuklarımıza, Türkçe alfabeyi öğretmeden İngilizce alfabe öğretiyoruz. İngilizce kelimeler öğretiyoruz. İngilizce şarkılar söylüyor diye öğüne öğüne anlatıyoruz. Bu durumu sosyologların ve psikologların bilimsel olarak incelemesi gerekir. Tazecik çocukların tazecik beyinlerini bile anlamsız hale getiriyoruz haberimiz yok. Renklerin Türkçesini öğretmeden İngilizcesini öğretiyoruz. Milli benliğimizin ne denli tehlikede olduğunu bir bakar mısınız Allah aşkına? Ve bunu uygarlık adına yapıyoruz. Tabi ki çocuklarımız bir değil iki ve daha fazlası yabancı dil öğrensin. Ancak Türkçenin içerisine yabancı kelimeleri serpiştirerek hiç kimse Türkçemi hiç etmesin. Bu ve benzer konular ile ilgili de MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI’NI göreve davet ediyorum.
Buna benzer bir eğitimden geçmiş çocuklar yetişkin olduğunda konuşma dilinde olsun, sosyal medyada yazı dilinde olsun Türkçe - İngilizce karışık cümleler kuruyorlar. Ve bunu da güzel yapılmış bir şey olarak görüyorlar. “Evet” yerine “YES”. “Tamam” yerine “OK”. “Selam” yerine “Hİ”. Gibi saçma sapan kelimler ile güzel Türkçemizi katlediyoruz. Sizlere daha vahim bir örnek vereyim mi? Bizim üniversitelerimizde doktor, doçent ve profesör unvanı ile görev yapan öğretim üyelerimiz bir konudan söz ederken ilk önce İngilizce cümle kuruyor daha sonra Türkçe açıklamasını yapıyor. Ve entelektüel bir tarza bürünüyor bizim akademisyenler. Yazarlarımıza bakıyoruz. Yazılarına Türkçe olmayan yabancı menşeli kelimeleri serpiştiriyorlar. Böylelikle çağdaş entelektüel bir yazar oluyorlar kendilerince. Yapmayın kardeşim. Lütfen yapmayın. Bu dili baltalamaya hakkınız yok.
Dünyanın küreselleştiği bir dönemden geçiyoruz. Çağımız iletişim çağıdır. İnsanlar arasındaki etkileşim internet ile birlikte sınırları, milletleri, dinleri, devletleri ve dilleri çoktan aştı biliyoruz. İngilizce çağımızın yabancı dilinden ziyade ortak dil olarak kullanılmaktadır. Buna katılıyorum. Ama her şeyden güzeli ilk önce yalın ve güzel Türkçemizi çocuklarımıza öğrettikten sonra yabancı dili öğretirsek doğru olanı yapmış olacağız.
Dili yozlaşmaya uğraşmış bir millet yavaş yavaş milli benliğini kaybedecektir. Millet bilincinin birinci hususu dilidir.
Son söz : "Türk demek, dil demektir. Millet olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. 'Türk milletindenim' diyen kişi, her şeyden önce kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir kişi, Türk kültürüne ve milletine bağlılığını öne sürerse buna inanmak doğru olmaz." Mustafa Kemal ATATÜRK