Nükleer Enerjiyi elinde bulunduran ülkeler çok büyük bir avantajı da elinde bulundurmaktadır. Nükleer güce sahip olan ülkeler birçok şeyi kolayca az maliyetle elde ederken diğer ülkelere karşıda nükleerin caydırıcı özelliğini de kullanmaktadırlar. Günümüzde nükleer enerji nükleer bombalar başta olmak üzere savunma sanayinde, birçok hastalığın tedavisinde kullanılmak üzere tıp biliminde ve yaygın olarak elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Nükleer enerji özellikle elektrik üretiminde az maliyetle daha fazla üretimin önünü açmıştır. Bunların yanı sıra tarım ürünlerinde hastalıklarla mücadele de kullanılmaktadır. Gıda maddelerinin sağlıklı bir hale gelmesi için de faydalanılmaktadır.
Şimdi nükleer enerjinin insanlığı nasıl tehdit ettiğine değinelim birazda. İkinci dünya savaşını bitiren olayı hepimiz hatırlarız herhalde. Amerika Birleşik Devletlerinin 1945 yılında üç gün arayla Japonya’nın iki büyük şehri olan Hiroşima’ya ve Nagazaki’ye atmış olduğu atom bombasını bir hatırlayalım. Atılan atom bombası Hiroşima’da 140.000 kişiyi, Nagazaki’de ise 80.000 kişiyi öldürdü. Japonya’ya atılan bu iki atom bombasının etkisini yıllarca yaşadı. Nesilden nesille insanlar sakat doğdular. Toprak ve hava bozuldu. Uluslararası mevzuatlara baktığımızda savaşlar iki karşılıklı askeri güç arasında yapılır. Askeri mücadele de sivil kayıpların asgari olması hedeflenir. 1945 yılında Amerika Birleşik Devletleri bunu yapmadı. Direk sivil nüfusu hedef aldı. Hem de insanların en çok dışarıda olduğu saat olan sabah 08.15 kararlaştırıldı. Nükleer silah kullanıldığında hedef askeri birlikler değil, sivil nüfus olacaktır. Bu nedenle nükleer enerjinin silah olarak kullanılması yasaklanmalıdır. Bugün baktığımızda dünyanın en gelişmiş ülkelerinin elinde nükleer silahlar vardır ancak diğer ülkelerin nükleer silah sahibi olmasına karşı çıkmaktadırlar. Olması gereken, dünyada hiçbir ülkenin elinde nükleer silahın olmamasıdır.
Nükleer enerjinin insanlığı tehdit ettiği bir başka konuda nükleer kazalardır. Bunlardan bir tanesinin etkisi ülkemize çok zarar verdi. Sovyet Rusya döneminde 1986 yılında Çernobil nükleer kazasını hepimiz yakından biliyoruz diye düşünüyorum. Özellikle Karadeniz kıyılarımızı etkisi altına almıştı ve insanlar çay içmeye korkar duruma gelmişlerdi. Ayrıca Çernobil nükleer kazasından sonra Karadeniz kıyılarında yaşayan vatandaşlarımızın birçoğu kanser hastalığına yakalanmıştı. Çernobil’de meydana gelen nükleer sızıntı etkisi yıllar alan sorunlara neden olmuştu. Yine 2011 yılında Japonya’nın Fukushima nükleer santralinde meydana gelen kaza zihinlerimizde tazeliğini korumaktadır. Tsunamiye bağlı olarak çıkan kazada birçok radyoaktif sızıntı gerçekleşti. Radyoaktif sızıntıdan dolayı birçok insanın hayatı tehlikeye girdi. Tabiata etkisinin anlatmayla bitiremeyeceğimiz kadar fazla olduğunu belirtmemiz gerekir. Nükleer sızıntının çevreye yayılması demek kontrol edilemez büyük bir sorun demektir. Nesiller boyunca insan sağlığını tehdit eden büyük problemlere yol açmaktadır. Nükleer enerjide başka bir problem de nükleer atık meselesidir. Nükleer atık sorunun nasıl çözüleceği hâlâ belirli değildir. Şimdilik radyoaktif sızıntıya karşı korunaklı olan depolarda bekletiliyor fakat atığın insanlığa zarar vermeden nasıl çözüleceği hâlâ büyük bir muammadır. Geçici olarak yeraltında kayalık bölgeler delinerek kayaların arasında saklanabileceği gibi geçici bir çözüm bulunmakta. Nükleer enerji atıklarıyla ilgili bulunmuş kesin bir çözüme hâlâ ulaşamadık. Bütün insanlığı tehdit eden bu konuyla ilgili bilim insanları acilen çözüm bulmalıdır.
Nükleer enerjinin insanlığın yaşamını kolaylaştırıcı etkileri tabii ki yadsınamaz. Şu bir gerçek ki nükleer enerjinin insanlığa sağladığı faydalardan daha çok zararları bulunmaktadır. Bu nedenle bu büyük küresel sorunun tek çözümü nükleer enerjiden vazgeçmek olarak görülmektedir. Nükleer sorun dün olduğu gibi bugün olduğu gibi ve yarın da olacağı gibi insanlığı tehdit eden büyük bir sorun olarak önemini korumaya devam etmektedir.
Son söz: "Ben atomu insanlığa hizmet etmek için buldum. Onlar bomba yapıp birbirlerini yok ettiler." Albert Einstein